Küçük Bir Ses: Fotoğrafçılarla Sohbetler, Bölüm: 135, Konuk: Sabiha Çimen

Sabiha Çimen, (1986 – İstanbul) Alaylı bir fotoğrafçıdır. Daha ziyade İslam kültürü, portre ve still-life fotoğrafçılığı üzerine odaklanmış.

Kendini bir ’28 Şubat Mağduru’ olarak tanımlıyor. Yasaklar sebebiyle açık öğretim lisesinden mezun olmuş. Ardından aynı sebeple üniversite öncesinde eğitimine 3 sene (kimi kaynaklara göre 4 sene) ara vermiş. 

Kendisi 5 yıl boyunca Özgürder’de fotoğrafçı olarak çalışmış. Haksöz Haber‘de bazı fotoğraf ve yazıları yayımlanmıştır. 

Sabiha Çimen,, İstanbul Bilgi Üniversitesi ‘Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik’ bölümünden mezun olmuş. Bu bölümde eğitimine devam ederken, Erasmus Programı’na giden ablasının peşinden fotoğraf eğitimi almaya bir sene Edinburgh’a gitmiş. Lakin bu konuya dair fazla bir ayrıntı bilinmiyor. Ardından ‘Kültürel Çalışmalar’ alanında yüksek lisans eğitimini tamamlamış. Fotoğraf öyküsünü içeren maduniyet çalışmaları üzerine yaptığı yüksek lisans tezi ‘Simüle Bir Ülke Olarak Türkiye’ başlığını taşımaktadır. Bu çalışması, Cambridge Scholars Publishing* tarafından 2019 yılında yayımlanmıştır.

*Cambridge University Press ile herhangi bir ilişkisi bulunmayan, akademik yayınlar basan bir ‘yağmacı yayınevi‘dir. Genellikle Ortadoğulu yazarlar tezlerini kitaplaştırmak için bu yağmacı yayınevini kullanıyorlar. Yağmacı yayınevlerinden çıkan çalışmalar akademik yükseltmelerde kullanılamamaktadır.

Diğer yağmacı yayınevleri için Beallslist’i aşağıdaki bağlantıdan inceleyebilirsiniz.

https://beallslist.net/#update

2017 yılından beri ‘Hafız: Kuranın Muhafızları’ adlı projesi için Türkiye’de 5 farklı şehri dolaşarak, orta format makinesiyle fotoğraflar çekiyor. Bu proje ile 2018 yılında World Press Photo Foundation’ın ‘Joop Swart Masterclass’ına katılmış, ‘2019 World Press Awards Uzun Vadeli Proje’ kategorisinde 2.lik, ‘PH Museum’s Women Photographers Grant’te ise 3.lük ödülü almış.

Sabiha Çimen, Magnum Photos’un adı açıklanan son beş yeni aday adaylarından biri… Kısa süre önce, “Hafız: Kuranın Muhafızları” projesinin çalışmalarına devam etmek için kullanacağı, ‘2020 Canon Female Photojournalist Grant’e layık görüldüğü açıklandı.

©Sabiha Çimen, 2011, İslami Okullar ve Sene Sonu Müsamereleri Serisinden, Sandalyesiz İzleyici

Bu Bölümde Konuşulan Konu Başlıkları: 

Röportajda Adı Geçenler: 

©Sabiha Çimen, 2011 İslami Okullar ve Sene Sonu Müsamereleri Serisinden, Büyük Kızlar

‘Küçük Bir Ses: Fotoğrafçılarla Sohbetler’
Ben Smith

135. Bölüm
Konuk: Sabiha Çimen

Ben Smith: Pandemi halen sürerken, şimdilerde İstanbul’da durumlar nasıl?

Sabiha Çimen: Haziran… Temmuz gibi durum iyi… sayılarda artmıyor gibiydi. Günlük tablolara göre durum stabildi. Bu günlerde rakamlar yeniden artışa geçti. Evet, halen maskelerimizi takmaya devam ediyoruz ve çok dikkatliyiz. Turistler nadiren İstanbul’a geliyorlar. Evet, pandemiyi yaşıyoruz. 

Ben Smith: Normalde İspanya’ya giden İngiliz turistlerin, şimdilerde Türkiye’ye geldiklerini duydum. Çünkü sanırım burada karantina altına alınmak zorunda değiller? 

Sabiha Çimen: Türk Hükûmetinin bu konuda neden bu denli katı olduğunu anlayamıyorum. Bunu, burada söylemek ne kadar doğru bilemiyorum ama kamuoyuyla gerçek rakamları paylaştıklarını zannetmiyorum. 

Ben Smith: Bu muhtemelen doğru… Her yer için de geçerli… Evet, daha başka… geçenlerde Tanya Habjouqa ile konuşuyordum. Onu tanıyorsun, öyle değil mi? 

Sabiha Çimen: Evet, tanıyorum. 

Ben Smith: Onunla Beyrut için düzenlediği baskı satışından bahsedeceğiz. Sanırım sende… 

Sabiha Çimen: Bende dahilim… 

Ben Smith: Bu harika! 

Sabiha Çimen: Her şeyi biliyorsun… 

Ben Smith: Evet biliyorum. Aslında bilmiyorum. Biliyor musun? Yarın Tasneem Alsultan ile konuşacağım. Tasneem’i tanıyor musun? 

Sabiha Çimen: Evet, tanıyorum. Word Press Photo, Joop Swart Masterclass’ta beraberdik. Oradan arkadaşım… 

Ben Smith: Bu harika! Yarın onunla sohbet edeceğiz.. 

Sabiha Çimen: Ne zaman ilan edecekler? Aslında Tasneem şimdi yazdı. Paylaştığı postta beni de etiketledi, ardından da sildi. Sanırım bu baskı satışını şu anda açıklıyorlar. Bunun bir parçası olmaktan ötürü mutluyum. Hoş bir şey! 

Ben Smith: Evet bugün duyuracaklar… ve bende Tanya ile bunun hakkında konuşacağım.

Sabiha Çimen: Bu harika! 

Ben Smith: Peki şu sıralar ne yapıyorsun? Korona Virüsü olmasaydı ne yapardın? Yine İstanbul’da olur muydun? 

Sabiha Çimen: Hayır, muhtemelen New York’ta olurdum. New York’a gitmeyi planlıyordum. Çünkü kocam Jason Eskenazi yılın bir yarısı orada, diğer yarısındaysa burada yaşıyor. Henüz bir yıldır evliyiz. Onunla birlikte yaşamak için 6-7 aylığına oraya gitmeyi planlıyordum. Korona Virüsü sebebiyle uçuşumuza bir hafta kala her şey iptal oldu. Bizde burada (İstanbul) kaldık. Neyse ki fotoğraflamayı düşündüğüm her şey bu ışıkta… Türkiye’de… Bu yüzden belki de hayırlısı bu oldu. Bilemiyorum… 

Ben Smith: Jason, New York’ta mı? Ayrı mı düştünüz? 

Sabiha Çimen: Hayır. Burada… O da Korona’dan ötürü seyahat edemedi. Bizde birlikte burada kaldık. 

Ben Smith: En azından birliktesiniz… 

Sabiha Çimen: Evet, en azından birlikteyiz. 

Ben Smith: Virüs yüzünden ayrı kalmadınız. Biliyorum birçok dinleyicim onun (Jason Eskenazi) işlerini takip ediyorlar. O da harika bir fotoğrafçı. Ben onun işlerinin hayranlarından birisiyim. Sabiha, sen ilginç bir şekilde hakkında pekte bir şey bilmediğim birisin. Bir kişisel internet sayfan dahi yok. İşlerini sergileyeceğin bir siteyi yakında görebilecek miyiz? 

Sabiha Çimen: Çok yerinde bir tespit. Evet!.. evet!.. Bir internet sayfam yok… Bir albümüm yok. Bu sektörde oldukça yeniyim. Fakat albümüm yayımlandıktan sonra… yakında kişisel internet sayfam faaliyete geçecek. Fotoğraflarımın hepsini birden internette yayımlamak istemiyorum. Basılmadan önce onların internette yayılmalarını istemiyorum. Yani öncelikle basılacaklar. Ambargo altındalar… (Bahsi geçen hakkında yaptığım araştırmalara rağmen herhangi bir bilgiye rastlayamadım.) Bende fotoğraflarımı ve diğer şeyleri internette yayımlamak için bu sürecin tamamlanmasını bekliyorum. Bir şekilde bunları daha önce organize edemedim. Tasneem de beni “Yapmalısın canım!” diyerek sürekli olarak dürtüyor. Sürekli ısrar ediyor. 

Ben Smith: Evet, pekala… açıkçası bu alışılmadık bir durum çünkü hemen herkesin işlerini paylaştıkları bir internet sayfası var. Lakin senin de bir siteye sahip olmamakla ilgili iyi bir sebebin var gibi görünüyor. Bu çok mantıklı. Ama şimdi gördün. 

Sabiha Çimen: Bu benim ana projem ve tabi ki yüzlerce fotoğrafım var. Bunların altında ismim olacak şekilde internet üzerindeki bir platformda yayımlanmasını elbette isterim. Fakat basılmadan önce tüketilmelerini de istemiyorum.

Ben Smith: Neyin basılacağını ve bunun ne vakit olacağını söyleyebilir misin? Bir fotoğraf kitabından mı bahsediyorsun? Yoksa başka bir şeyden mi? 

Sabiha Çimen: World Photo Press’i kazandığım Kur’an kurslarındaki kızların yaşamından kesitler sunan; ‘Hafız: Kur’an’ın Muhafızları’ 2021 yılı sonunda bir kitaba dönüştürmeyi planladığım ana projem… Bu projem ana akım dergiler tarafından 1 yıldır ambargo!? altında… Bundan ötürü çok fazla görülmelerini sağlayamadım. Sadece bazıları çevirimiçi platformlarda görülebildi. Bu yüzden bir internet sayfası yapamadım. Elbette başka projelerim, rastgele tekil fotoğraflarım da var. Bilemiyorum. Hazır olduğumu düşünmüyorum. Ayrıca bunun gerçekten… ama gerçekten de şart olduğunu düşünmüyorum. Özellikle Magnum Photos aday adaylığımın açıklanmasının ardından, birçok insan bana bir internet sayfam olup, olmadığını sıklıkla soruyorlar. Sormakta da haklılar… 

©Sabiha Çimen, Kentli Mülteciler, 2014

Ben Smith: Bunlar hakkında belli ki konuşacağız. ‘World Press Photo Uzun Soluklu Projeler’ dalında ikincilik ödülü aldığın proje hakkında konuşmak istiyorum. Bu büyük bir başarı ve önemli bir kategoride kazanılan… büyük bir ödül. Ve şu anda Magnum’a aday adayı olan küçük bir grubun içindesin. Tüm bunlar için seni tebrik ediyorum. 

Sabiha Çimen: İki önemli ödül daha geliyor. 

Ben Smith: Gerçekten mi? Bu harika! 

Sabiha Çimen: Bilmiyorum… acaba şimdi bahsetmeli miyim? 

Ben Smith: Bu ne zaman açıklanacak bir haftaya kadar mı?.. 10 gün? 

Sabiha Çimen: 10 gün… Evet. (bip sesi – Sabiha Çimen’in hakkında konuştuğu ödülün adı biplenmiş.) 

Ben Smith: Bu harika! 

Sabiha Çimen: Ardından bu yıl Canon Female Photojournalist Grant‘i almaya hak kazandım. Bu sene benim senem… 

Ben Smith: Dur!.. dur!.. Diğer insanlarında kazanabilmeleri için yarışmalara katılmayı bırakmalısın. Bırakmalısın… 

Sabiha Çimen: Evet. Muhtemelen bu hafta her ikisini de açıklayacaklar. Bu hafta duyurmaları gerekiyor. 

Ben Smith: Bunların hepsini bir anda elde etmek gerçekten de inanılmaz bir başarı… 

Sabiha Çimen: Teşekkür ederim. 

Ben Smith: Hemde daha sadece birkaç kapsamlı proje yapmış olmana rağmen… Sanırım bu daha ziyade şimdi bahsedeceğimiz projenin (Hafız: Kur’an’ın Muhafızları) tanınmasıyla gerçekleşti. 

Sabiha Çimen: Evet, Kuran kursu kızları… (KKK olarak da biliniyor.)

©Sabiha Çimen, Kentli Mülteciler, 2014

Ben Smith: Evet, biraz senin deneyimin hakkında konuşalım. ‘Kur’ân’ın Muhafızları’ ne hakkında? Sanıyorum küçük bir kız olarak seninde tecrübe ettiğin bir deneyimdi bu… öyle değil mi? En güzeli bunu kendi sözlerinle sen bize biraz daha açıklayabilir misin? Bunlar Türkiye’deki genç kızların Kur’an öğrenmeleri için gönderildikleri okullar… öyle değil mi? 

Sabiha Çimen: Elbette. Kızlar için Kur’an kurslarından, Türkiye’nin dört bir yanında binlerce var. Hem kızlar hem de erkekler için… ama çoğunlukla kızlar için… Kızlar ana gerekçe olarak Kur’an’ı öğrenmek üzere bu kurslara gidiyorlar. Kur’an’ın 604 sayfası var. Hatırladığım kadarıyla bu sayfalarda 6000’in (Kur’an’daki toplam ayet sayısı 6236’dır. Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı) üzerinde ayet bulunuyor. Kızlar bunları ezberlemeye çalışıyorlar. Kabiliyetlerine bağlı olarak bu ortalama 3 ila 4 yıl sürüyor.

Bu süreç tam bir özveri, disiplin ve dikkat gerektiriyor. Başka hiçbir şeye odaklanmadan kapasitelerinin elverdiği ölçüde Kur’an’ı ezberlemeleri gerekiyor. Bu maksadın dışında da kurslara gidenler oluyor. Mesela güzel Kur’an okumak için… Çünkü Arapça… başka bir alfabe… hızla okuyabilmek ve okudukların anlamını bilmek istiyorlar. Farklı… başka gerekçeler de var, lakin ana neden Kur’an’ı ezberlemek.

Bu aslında bir yandan da benim hikayem… Bende 12 yaşındayken ikiz kardeşimle birlikte 3 yıl boyunca İstanbul’daki bu tür okullardan birine gittik. Kardeşimle birlikte kursa gittiğimiz bu süreçte sınıf arkadaşımız olan kızlar, mezun olduktan sonra bu kurslarda idareci oldular. Kur’anı ezber ettiler. Ben beceremedim. Başarılı olamadım. Sürekli ceza alıyordum. Disiplinsizdim. Berbattım. Punk kıyafetler giyiyordum. Asiydim. 

Ben Smith: Ooo, evet… Tamam. 

Sabiha Çimen: Bunu gerçekten de yapmak isteyen kızlar vardı. Bu adanmışlığa sahiptiler. Bazı kızlarsa diğer tüm öğrenciler gibi sadece okulu asmanın peşindeydiler. Bu sadece Kur’an kurslarıyla ilgili değil… aslında seküler okullarda da oluyor. Yani her yerde söz konusu… o zamanki sınıf arkadaşlarım şimdilerde bu Kur’an kurslarında ya eğitmen oldular ya da idareci… Bende bu iletişim ağını kullanarak, mevcut fotoğrafçı kimliğimle geri dönerek bu yerleri fotoğraflamak istedim.

Çalışmam kapsamında bu yerleri yeniden tasvir etmek istedim. Bu arada bu bir tür yatılı okul… kızlar orada kalıyorlar. Bu da oldukça önemli… haftada.. hatta belki de 15 günde ya da ayda bir eve gidebiliyorlar. Doğudan batıya doğru durum değişiyor… Örneğin; İstanbul ve Kars arasındaki fark gibi… kurallar ve sıkı yönetim değişiklikler gösterebiliyor. 

Ben Smith: O zaman sizin de oldukça dindar bir yetiştirilme tarzınız oldu? O okula gittiğinize göre bu ailenizin oldukça dindar Müslümanlar olduğunu gösteriyor. Yoksa bu genel olarak normal…(Sabiha Çimen lafa giriyor.) 

Sabiha Çimen: Evet, ailem (ÇN: İsmailağa cemaatine yakınlığı bilinen) oldukça muhafazakar bir aile. Bende Müslümanlığı yaşıyorum.

©Sabiha Çimen, 15 yaşında utangaç bir kız yüzünü palmiye yaprağı ile kapatmak istedi. Kuran kursundaki ilk yılı – İstanbul 

Ben Smith: Sanırım sen geçmiş deneyimini yeniden yaşamak istedin. Peki bu nasıldı? Açıkçası, bu yerlere nasıl erişebildiğini şimdi açıkladın. Bu sana sormak istediğim başlıca sorulardan biri, kızlar tarafından nasıl karşılandın? Hoşgörülü şekilde karşılayıp, varlığını kabullendiler mi? Yoksa bir şekilde güvenlerini kazanman gerekli oldu mu? 

Sabiha Çimen: Bu oldukça güzel bir soru. Oraya giderken başta orada kalmayı planlıyordum ve onlarla kişisel ilişkiler kurmayı tasarlamıştım. Fotoğraf makinemi ortaya çıkarana kadar güvenlerini kazanıyorum. Onlarla sürekli iletişim halinde oluyorum. Onları tanımaya çalışıyorum.

Tüm Kur’an kurslarında bir mescit bulunur. Mescit, zemini halıyla kaplı çok büyük bir dua odasıdır. Tüm kızlar orada dua ederler. Namazlarını eda ederler. İlk olarak mesela Türkiye’nin doğu taraflarındaki örneğin; özellikle Kürt öğrencilerin bulunduğu fiziksel koşullarını bilmediğim okullara gittiğimde önce mescide gidiyorum… büyük dua odasına… Öğretmenlerinde yardımıyla mikrofonda kendimi tanıtıyorum. “Merhaba kızlar! Ben bir fotoğrafçıyım. 15 yıl önce sizlerden biriydim. İkiz kardeşimle birlikte Kur’an kurslarında eğitim aldım. Burada bir araya gelip, Kur’an’ı ezberlemenin zorlu bir süreç olduğunu biliyorum. Fakat yıllar sonra bu çok hoş hissettiriyor.”

Onlara samimi, onları anladığımı ve empati kurabildiğimi hissettiren hoş bir konuşma yapıyorum. Sahnedeyken onların yüzünden her şeyi anlayabiliyorum. Kimi gülümsüyor. Kimi “Sen kimsin ki şimdi elinde bir fotoğraf makinesiyle bizim okulumuza geliyorsun”, dercesine sinirli bir biçimde bana bakıyor. Onların yüzlerinden bunu okuyabiliyorum. Ve bir süre sonra onlara fotoğraf makinemle bir hafta boyunca koridorlarda olacağımı söylüyorum. “Sizleri tanımak istiyorum. Birlikte uyumak istiyorum. Tabii ki sizlerde bunu isterseniz. Sizleri zorlamak istemiyorum. Bu sizin hayatınız.” Bana yaklaşıyorlar, çünkü dışarıdan gelen birisi onlar için; çok hoş! Bu onlar için ağır yükümlülüklerinden uzaklaşacakları bir tatil… bir kaçış noktası oluyor.

Benimle birlikte zaman geçirmekten hoşlanıyorlar, ki bende buna bayılıyorum. Her biri ayrı bir karakter, inanılmaz kızlar, inanılmaz derecede yaratıcı kadınlar. Onların öykülerini dinlemeyi seviyorum. Her şeyi akışına bırakıp, ilişki kuruyoruz. Ardından fotoğraf makinemi çıkararak tepkilerini görmeye çalışıyorum. Oldukça arkadaş canlısılar… Fotoğraflamayı seviyorlar. Her birinin Instagram hesabı var. Yüzlerini ifşa ediyorlar. Bazen profesyonel bir fotoğrafçıyla karşı karşıya geldiklerinde ise korkuyorlar. Ailelerinden, ağabeylerinden, babalarından ve toplumun tepkilerinden çekiniyorlar. Fakat her nasılsa, sonunda kendi talepleriyle onları fotoğraflamamı istiyorlar. Gerçekten de çok samimi…

©Sabiha Çimen, Gençler Konuşuyor. Genç kızlar hafta sonu planlarını konuşuyorlar – İstanbul

Ben Smith: Evet… bu çok güzel… evet. Bu çok önemli. Seni kabullenecekleri ve güvenecekleri noktaya gelmek sürecin en önemli kısmı… Senin geçmişteki kişisel tecrüben nasıldı? O zamanlarda sen nasıl hissederdin? Orada olmak hoşuna gider miydi? 

Sabiha Çimen: Hımm!.. evet… belki de ben bu konuda sağlıklı bir örnek olmayabilirim. Belki de öyleyimdir. Tam olarak bilemiyorum! Benim kişisel tecrübemi yaşadığım süreçte ben sürekli olarak ikiz kardeşimle, en iyi arkadaşımla birlikteydim. Bir Kur’an kursunda en iyi arkadaşa… ruh arkadaşına sahip olmak çok hoş bir şey. Yatılı bir okulda bu sizi güçlü kılıyor. Çok sıkı kurallar var. Kendi tecrübe sürecimde bazen gitmek bazense gitmemek istiyordum.

Çünkü ben tam olarak onlar gibi değildim. Belki duymuşsundur, o zamanlarda Türkiye’de türban yasağı vardı. Çok sıkı bir türban yasağı vardı. Müslüman kızların üniversitelerde eğitim görmesi yasaktı. Avukat olamıyorlardı. Sosyal alanlarda var olmalarına müsaade edilmiyordu. Bundan ötürü 4 yıllık bir kaybım var. Bu yüzden liseyi bırakmak zorunda kaldım. Sistematik eğitimi bırakmak zorunda kaldım. Evde eğitim aldım. Bu zaman zarfında Kur’an kursu benim hayatıma bir tür eğitim alternatifi olarak girdi.

Fakat tüm Müslüman kızlar, yatılı ya da yazlık Kur’an kursu gerçeği ile yüzleşiyorlar. Sıkı ya da görece daha yüzeysel biçimde hepimiz bu eğitimden geçiriliyoruz. Benim Kur’an kursu tecrübem, türban yasağına denk geldiğinden ötürü benim için biraz travmatikti. Liseye gitmek isterken, kendimi Kur’an kursunda bulmuştum. Hoş Kur’an kursunu seviyordum. Şayet bu kurslara gitmeseydim, böylesi hayatların yaşanmakta olduğunu nasıl bilebilirdim? Nihayetinde şimdi bu benim kişisel öyküme dönüştü.

Gerçekten de dinimi seviyorum. Kur’an öğrendim. Ayetleri belledim. Bu eğitim sürecini seviyordum. Sürece dair hayal kırıklıklarım yok. Bu dinimin ve hayatımın bir parçası… Bu anlamda bazen o zamanları özlüyorum. Kızları ve onlarla beraber ibadet edişimizi… inanılmazdı. Kur’an kursunda yaptığımız şeyler, mesela benim disipline gitmeme sebep olan hatalarım… bir şeklide bazen o zamanları özlüyorum. O zamanları güzel hatırlıyorum ve o zamanları aklımda kaldığı şekilde fotoğraflamak istiyorum.

©Sabiha Çimen, Kuran Okulu’na yeni öğrenci olan Elif (9), hayatında ilk kez tesettür giyiyor. – Rize 

Ben Smith: Evet. Bana kalırsa bunu başarmışsın… hayatın tuhaf bir evresi… özellikle genç bir kız için… Bu fotoğrafların birçoğunda karşımıza çıkıyor. Tuhaf zamanlar… Belki bu konuyu tekrar konuşuruz. Fakat tekrar senin öyküne dönecek olursak, sanırım ‘Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik’ alanında üniversite eğitimi aldın. Fotoğrafla en ufak bir alakası yok. Finansla ilgili bir alanda çalıştın mı, yoksa böyle bir şey hiç olmadı mı? Sonrasında master yaptığını biliyorum. Tüm bunlar nasıl sonuçlandı? 

Sabiha Çimen: Türban yasağı boyunca evde eğitim aldım. Türban yasağı sonrasında ticaretle ilgilenmeyi düşündüm. O andaki mevcut durumla başa çıkmaya çalışıyordum. Tamam mı?

Ben Smith: Elbette. Harika.

Sabiha Çimen: 2004 (Diğer bazı kaynaklarda bu yıl 2002 olarak yer almış.) yılında dinsel sebeplerden ailece gittiğimiz Suudi Arabistan, Mekke’de ilk dijital fotoğraf makinemi aldım. Üniversiteye gidemediğimden ötürü alternatif bir şeyler yapmak istedim. Bir şeyler öğrenmek istedim. Sanat eğitimi almak… fotoğraf eğitimi almak… bu içimden gelen bir şeydi. Kendimi ifade etmek istiyordum. Bende kendime bir makine aldım.

Bir çeşit günlük tutar gibi fotoğraflar çekiyordum. En azından kendi başıma bir şeyler yapmak istiyordum. 4 yıl sonra, 2006 yılında annemi kaybettim. Kendisi kanserdi. Son aylarında bana ve ikiz kardeşime, bir başörtülü kız olduğunu ve üniversite sınavına girmesine izin verildiğini söyledi. Bize “Sizde deneyin kızlar!” dedi ve kısa bir süre sonra aramızdan ayrıldı. Bu konuşması bizim aklımızda takılı kaldı. Ben ve ikizim oldukça liberal, Amerikanvari bir okul olan İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne kabul edildik. Her türden insanı kabul ediyorlardı. Kızları… erkekleri… Türbanlı Müslümanları… Çok serbesttiler.

Bir şekilde türban yasağını deliyorlardı. Oraya girdik. 4 yıllık koca bir kaybım vardı. İstediğim bölümü kazanabilmek için gerekli puanları nasıl alabilirdim? Bilinçsizdim. Gerçekten de bunun için çok sıkı çalıştım ve ‘Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik’ bölümüne girdim. Babam bunu çok istiyordu. Bana “Bu bölümde okumalısın” dedi. Bilemiyorum kendisi bir iş adamı olduğundan ötürü belki de bu onun için oldukça mantıklıydı.

Bende bu bölümde okudum. Ancak bu alanda faaliyet göstermedim. Bölümü güç bela… ama gerçekten de zar zor bitirdikten sonra, ‘Kültürel Çalışmalar’ alanında master eğitimi almaya başladım. Bu alanda kendimi yeniden keşfettim diyebilirim. Çünkü disiplinler arası bir bölümdü. Tarih vardı… felsefe, sosyoloji, psikoloji ve sanat vardı. Bu master programı sürecinde geçmişte kaybettiğim tüm yılları telafi ettim. Boşa geçen yıllarımı telafi edebilmek için çok sayıda ders seçtim. 

Ben Smith: O zamanlarda master için bu bölümü seçmenin ardında, boşa geçen süreci telafi etmek fikrin vardı. Karakter olarak bağımsızlığına çok önem veriyorsun. Peki fotoğrafçılık?.. potansiyel bir kariyer seçimi olarak fotoğrafçılık senin için ne vakit ciddileşmeye başladı? 

Sabiha Çimen: Evet, bu da güzel bir soru. Hasselblad fotoğraf makinemi aldıktan sonra profesyonel olarak düşünmeye başladım. Evet bundan önce de başka bir proje yapmıştım ama beni yansıtmıyordu. 2014 ya da 2015 yılında kullanılmış, 2.el bir Hasselblad aldım. Filmli fotoğraf makinesine geçtiğimde kolaylıkla duygularımı aktarabildiğimi hissettim. Bir şekilde vücudumun bir parçası haline geldi. Gerçekten makineye bağlandım. Neyi aktarmak istiyorduysam, bunu kolaylıkla yapabildim. Birlikte iyiydik. Ardından bu işe kendimi adadığımı… yoluma bundan sonra fotoğrafçılıkla devam edeceğimi hissettim.

Tabi ki bundan önce de… 2012’de… Suriye’den Türkiye’ye kaçmış, dul Suriyeli kadın mültecilerle ilgili bir portre projesi üzerinde çalıştım. Oldukça entelektüel kadınlar… Örneğin; dermatolog, doktor… işlerini ve tüm varlıklarını kaybetmiş ve Suriye’den Türkiye’nin kuzey kesimlerine kaçmışlar. Aynı zamanda dullar, eşlerini yitirmişler. Kebapçılarda, kuaförlerde çalışıyorlardı. Hayatları ilgimi çekti. Onların portrelerini bir dijital Canon ile çektim. Sonrasında kendimi çok geliştirdim. Onlar benim erken dönem çalışmalarımdı. Kendimi keşfediyordum. 

Ben Smith: Evet. Tabi ki… Bu senin mültecilerle ilgili bir çalışmandı. Bu fotoğrafları geceleri çekmeyi tercih ettin. Ve söylediğin üzere bu bir portre projesiydi. Geceleri çekim yapmanın ardındaki düşünce neydi?

Sabiha Çimen: Evet, bu da güzel bir soru… Bilirsiniz Paul Klee’nin ‘Tarihin Meleği’ adında bir tablosu var. Bu meleğin suratı şimdiye… geleceğe bakar. Gözleri ise geçmişe dönüktür. Walter Benjamin bundan bir yazısında bahseder, ayrıca bu resmi ben çok severim. Maduniyet çalışmaları üzerine master tezimi yazarken, Paul Klee’nin bu işiyle ilgilendim. Aralarındaki bağlantı…

Suriyeli kadınlarda İstanbul’un keşmekeşine dahil olmak için koşturuyorlar… nasıl desem? sistemine dahil olmak işin koşturuyorlar ama vücutları şimdiye bakarken, onların da gözleri ve zihinleri sürekli geçmişteydi. Bu resim bana Suriyeli kadınları hatırlattı. Bu kadınlarla çalışırken, tezimi Walter Benjamin’in Paul Klee’nin bu başyapıtı hakkındaki düşünceleri üzerine kurdum. Master tezimi maduniyet çalışmaları hakkında hazırladım. Fotoğraf ve metinleri bir araya getirdiğim bu çalışma; Cambridge School Publish tarafından bir kitap olarak basıldı. Bunun ardındaki düşünce buydu. 

Sabiha Çimen, Turkey as a Simulated Country, Cambridge Scholars Publishing, 2019

Ben Smith:Kitabın adı ‘Turkey as a Simulated Country

Sabiha Çimen: Rüyaya benzer bir ülke… 

Ben Smith: Bunun ne demek olduğunu açıklayabilir misin? Tam olarak anlayamadım. 

Ben Smith: Kaçtıkları bir ülke var. Fakat burası bir şekilde onlar için bir simülasyon. Gerçek değil… İşleyen bir sistem var ama ne kadar isteseler de bunun içine bir türlü dahil olamıyorlar. Bu onlar için bir simülasyon… Bu simülasyonu vurgulamak istedim. Fotoğraf tekniği olarak karanlık saatlerde ve flaş ışığıyla çalışmayı tercih ettim. Çünkü onları gün ışığında fotoğraflayabileceğimi düşünmüyordum. Onların hayatları böyle fotoğraflanmalıydı. Bir tür simülasyon gibi… Orada bir yerlerde… ama aslında değil… Dahilinde… ama değil… Bunu belirtmek istedim. 

Ben Smith: Peki projen dahilindeki bu insanlara nasıl ulaşabildin? 

Sabiha Çimen: 2012-13 yıllarında muhafazakârların yaşadığı Fatih semtinde ikamet ediyordum. Buradaki bir kebapçıda Suriyeli bir kadın görerek onunla konuşmaya başladım. Bana bir mühendis olduğunu, eşinin havalimanı yöneticisi olarak çok güzel bir statüsü olduğunu… ve O’nu… kurulu hayatını… işini kaybettiğini… ardından İstanbul’a geldiğini söyledi. Öyküsü beni adeta büyüledi. ‘Vay be!’ dedim.

Burada para kazanmak için koşturuyordu. Gülümsüyordu. Tüm sahip olduğu travmalara rağmen güçlü görünüyordu. Onun sayesinde çok iyi arkadaşlıklar edindim. O, sonrasında Almanya’ya kaçtı. Hatta O’nun yaşamıyla ilgili küçük bir belgesel de yaptım. Ama bu projeyi hayata geçirmek konusunda şimdiye kadar bir girişimde bulunmadım. Bu bir videografi… bir multi-medya işi… Onun sayesinde, eğitimli ve formasyonları dışında başka işlerde çalışan Suriyeli kadınlarla tanıştım. 

Ben Smith: Anladığım kadarıyla onun öyküsünün mutlu bir sonu olduğunu söyleyebiliriz. Peki portrelerini çekmiş olduğun diğer insanlarla süregelen ilişkilerin var mı? 

Sabiha Çimen: Suriyeli kadınları mı kastediyorsun?

Ben Smith: Evet.

Sabiha Çimen: Evet. Halen birçoğuyla iletişim halindeyim. Örneğin; telefonlaşıyoruz. Bazen bana bir takım şeyler gönderiyor. (Almanya’ya kaçtığı söylenen kişi kastediliyor.) Birinin bir yere gitmesi gerektiğinde… bunu pek açmak istemiyorum ama… tıpkı Kur’an kurslarında yaptığım fotoğraf çalışmalarında da olduğu gibi öznelerimin hayatlarında sadece bir turist olmak istemiyorum. Onlar hayatımın bir parçası haline geliyorlar. Buna gerçekten de ihtiyacım var. Bundan hoşlanıyorum. Bana zengin bir çevre sağlıyor. Kendimi onlarla besliyorum. Ben kendimi onlardan biri olarak hissediyorum. Gerek mülteci gerekse Kur’an kursu projesi, halen yaşamımın içine dahil. Onlarla halen bağlantılıyım. Geçen hafta sonu 5 kız birlikte vakit geçirdik. Bu benim çalışma şeklim… 

Ben Smith: Olay bittikten sonra özneleriyle hiçbir işi kalmayan, gelip geçen türden bir fotoğrafçı figürü olmak istemiyorsun.

Sabiha Çimen: Evet. 

Ben Smith: Daha önce söylediğin bir şeye geri dönmek istiyorum. Hasselblad’ını aldığında her şey ciddileşmeye başlamış. Bu nasıl oldu? Filmle çekmenin doğasından sebeple aniden hissettiklerin mi değişti? Ya da daha ciddileşti? Bunu nasıl tecrübe ettin?

Sabiha Çimen: Benim için filmli bir makineyle çalışmak… basitçe benim için daha elle tutulur, daha boyutsal. Ayrıca bekleme süreci, sürecin gelişimi ve nihayetinde sonuçları almak benim açımdan çok zevkli… Bu biraz durumu sindirmek gibi… Bu daha çok benim stilim… Benim ruhumla uyuşuyor. Cevabım oldukça basit… 

2018 yılı Joop Swart Masterclass’ı tanıyalım.

Ben Smith:Kimi yıldızı parlamak üzere olan kimi gelecek vaat eden fotoğrafçıların katılmak için kendi mücadelesini verdiği, WPP Foundation’ın bir markası olan Joop Swart Masterclass’a davet edildin. Bu senin için nasıl bir deneyimdi?

Sabiha Çimen: Evet, World Press Photo’nun organizasyonunda yer almak oldukça güzeldi. Çünkü her sene çok iyi mentorlar ayarlıyorlar. Çok iyi isimleri getiriyorlar. Bazen kendinizi projenize kaptırıyorsunuz. Bu açıdan ‘masterclass’ organizasyonları güzel oluyorlar. Joop Swart Masterclass tanınmış… en iyilerinden ve prestijli bir masterclass… Çok güzeldi ve çok deneyimli insanlar, mentorlar bir araya geliyorlar, bundan bu kadar hoşlanmamın arkasında yatan mantık da bu… Bazen fotoğrafçılar projeleriyle çok iç içe geçiyorlar.

Onlar ise dışarıdan bakıyorlar. Direkt Tak!.. Tak!.. bir şeyler söylüyorlar. Ardından Bu!.. Bu!.. diye de başka bir şeyler ekliyorlar. Bazen körleşebiliyorsunuz. Bu tutum insanı tazeliyor. Bir şeyler katıyor. Güzeldi. Bu deneyimden hoşlandım. Joop Swart Masterclass bana bazı kapılar açtı. Sergi teklifleri aldım. Gerçekten güzel şeyler oldu. Oldukça prestijli…

Ben Smith: Bu onun bir parçası, öyle değil mi? Faydalı bağlantıları olabilecek ilginç insanlarla tanışıyorsun. Fakat her nedense bana senin halihazırda projenin nasıl olması gerektiğine dair çok güçlü bir fikrin varmış gibi geliyor. Ve gerçekten de bu proje açısından ve ona nasıl devam etmen gerektiği konusunda akıl hocalığına pek ihtiyacın varmış gibi görünmüyor.

Sabiha Çimen: Kur’an kursu projemle katıldığımda birçok görüntü ürettim. Oraya gidene kadar daha da fazla görüntü ürettim. Zengin bir portfolyom vardı. Bunu sundum. Philip Montgomery, Ksenia Kuleshova, Tasneem Alsultan gibi halihazırda belirlenmiş, camiada tanınan diğer iyi fotoğrafçılar vardı. Söylediğim gibi o zaman diliminde bu projem için iyi bir mecraydı. Elbette bir şeyler elde ediyorsunuz. Bu oldukça prestijli. Bir parçası olduğum için mutluyum. 

Ben Smith: Evet, bunun bir parçası olmak çok güzel… Sonrasındaki en büyük adımın World Photo Press Ödüllerinde ikincilik almandı. Ödülü kazandığını öğrendiğin ilk andan bahsedebilir misin? Bu mutlu anların nasıl yaşandığını duymaktan her zaman çok hoşlanıyorum.

Sabiha Çimen: Ermenistan’daydım. National Geographic fotoğrafçısı John Stanmeyer ve Anush Babajanyan ile birlikte bir workshop çalışmasındaydım. Amerikan Büyükelçiliği tarafından destekleniyorduk.  Sanırım Haziran ayıydı. Bilemiyorum. Öğrencilerin sergisinin açılışındaydık. Akşam mentorlar ve öğrenciler hep birlikteydik. Bir e-posta geldi. Böylelikle öğrendim. “Vay! Bu harika bir haber” dedim. Hep birlikte kutladık. Elbette böylesi prestijli bir ödül kazanmaktan ötürü çok mutlu oldum.

World Photo Press benim için hep önemli oldu. Joop Swart Masterclass’ın ardından böylesi bir ödül kazanmak inanılmaz bir şey… Vakfı seviyorum. Fark edilmiş olmak hoşuma gitti. Bu elbette inanılmaz. İstanbul’da yakın çevremle birlikte kutladık. Çok güzeldi… Bu paha biçilmezdi. 

#BridgingStories II sergisi, Ermeni ve Türk fotoğrafçıları paylaşılan hikayeler aracılığıyla birbirine bağlıyor

Bahsi geçen workshop ve sergi hakkında daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız.https://am.usembassy.gov/armenian-and-turkish/

Ben Smith: Bu ödülü aldıktan sonra tanınman açısından gerçekten bir şeyler değişti mi? Kim olduğuna ve işine dair artan bir ilgi fark ettin mi? Herhangi bir spesifik örnek verebilir misin?

Sabiha Çimen: Elbette örnekler verebilirim. Dünya çapında sergilenen, İtalya, Amsterdam, Paris’te bir World Press Photo sergisine dahil oldum. Ziyaretçiler bana yazıyorlar. Örneğin öğretmenler… Milan’dan fotoğrafçılık eğitmenleri, çok geniş bir yelpazeye yayılan insanlar yazıyor. Çok güzel mesajlar alıyorum. Bazı dergiler bana ulaşıyor. Kesinlikle fark edilmemi sağlıyor ve ilgiyi olumlu yönde arttırıyor.

Ben Smith: Seni kendine çeken, hoşuna giden fotoğraf çalışmaları var mı? Bunlar çoğunlukla bir tür belgesel çalışma mıdır? İşlerini gerçekten sevdiğin, keşfettiğin belli fotoğrafçılar var mı?

Sabiha Çimen: Sohrab Hura’yı beğeniyorum. Geçmiş yıllardaki işlerini biliyorsunuzdur. Hatırlıyorum ‘The Coast’ adında sevdiğim bir fotoğraf kitabı var. Aperture Foundation Photobook Awards’ı aldı. Sohrab’ın çalışma stili, boyutluluğu, renkleri ve ele aldığı konular her zaman beni büyülüyor. Valentina Piccinni ve Jean Marc Caimi İtalyan bir fotoğrafçı çift… sevdiğim iki fotoğraf kitapları var. ‘Rhome’ ve İstanbul’da yaptıkları bir kitap olan ‘Güle Güle’ Onları çok beğeniyorum. Çok zekice buluyorum. Çok iyi fotoğraflar… stil olarak ta tutarlı. Andres Gonzalez’in American Origami’sini beğeniyorum. Paris Photo’da iken görme şansım oldu. Jason Eskenazi’nin birkaç haftaya yeniden basılacak olan ‘Wonderland’ini beğeniyorum.

Ben Smith: Çok heyecanlıyım. Charcoal Book Club’a üye olduğum için albümü edineceğim. Bunun için çok heyecanlıyım. Geçenlerde Vanessa ile onun yerinde kitaba bir göz attım. “Tanrım, nasıl ya? Neden bu kitabı almadım?” diye düşünüyordum. Bu kitabı sevdim. Ve sonra, kelimenin tam anlamıyla birkaç gün sonra, Charcoal Book Club’ın bana göndereceğini öğrendim. Bu heyecan verici… Yazılışlarını düzgün yazmayı becerebilirsem bölümün notlarında, adını andığın tüm isimlere bağlantılar ekleyeceğim. Böylelikle insanlar bakabilecekler. Dinleyicilere daha önce adlarını duymadıkları insanları tavsiye etmekten her zaman hoşlanıyorum. İstanbul’dayken, şu anda bir şey üzerinde çalışıyor musun? Ne tür projeler devam ediyor ya da şu aralar özellikle üzerinde çalıştığın bir şey yok mu?

Sabiha Çimen: Aslında her zaman bir şeyler üzerinde çalışıyorum. Kur’an kursları haricinde yakın çevremin günlük hayatını fotoğraflıyorum. Bir tür günlük gibi… tıpkı rastgele fotoğraflar gibi. Belki belli bir planım yok ama hepsini bir araya getireceğim. Şimdilik çok net değil ama fotoğraflamaya devam ediyorum. Bana daha önce “Kur’an kursundaki kızlarla arkadaş mısın?” diye sormuştun. Evet, hikayelerinden gerçekten büyülediğim bazı kızların hayatlarını da takip ediyorum. Mesela eğitimleri sonrasında ne yapıyorlar?

Bazılarının hayatları büyük ölçüde değişti. Bunu bazı projeler kapsamında fotoğraflamak istiyorum. Ara… ara gidiyorum. Küçük saha araştırmaları yapıyorum. Sonra onlarla vakit geçiriyorum. Korona sürecinde İstanbul’u ve yakın çevremi fotoğraflıyorum. Bilemiyorum. Korona’yı çok hissedemedim. Onu nasıl fotoğraflayacağımı, derinine nasıl ineceğimi pek bilemedim. Belki de benim için değerli olan da budur… daha derinine inmemek… Bilemiyorum. Bu süreçte bir şeyler yapıyorum. Halen Kur’an kursu projem bitmedi. Onları ziyaret etmem gerekiyor. Pandemi nedeniyle geçici olarak kapandılar. Belki Ekim ayı gibi açılırlar. Emin değilim. Şu anda onların takvimine bağlıyım. Yani yapacak işlerim var.

© Sabiha Çimen, Gülnur (sol) ve Havvanur (sağ) kardeşler Kur’an kursundan mezun oluyorlar, Kars, Türkiye

Ben Smith: Bir hikayenin bir başka hikayeye vesile olmasının bir yolu bu, öyle değil mi? Demek istediğim, bu bir bakıma yan ürün. Bizimle tanıştırdığın bu harika karakterlere sahipsin ve şimdi bizler onların bazılarına daha sonra ne olduğunu bilmek istiyoruz. Onları takip etmen, en azından bazılarını takip etmen mantıklı geliyor. Bizim neler olup bittiğini görmemiz için bu harika. Hepimizin bilmek istediği bir şey bu… beşeriyet öyküleri ve insanların hayatları, öyle değil mi? Genellikle insanlar daha çok bunlarla ilgileniyor.

Sabiha Çimen: Aslında beni eşsiz kılan yerlerde çalışmayı seviyorum. Yakın bağlantılar kurabildiğim yerleri seviyorum. Benimde bir zamanlar içinde bulunmuş olduğum yerleri seviyorum. Çünkü burada cereyan eden öykü aynı zamanda benimde öyküm. Kendimden bir şeyleri de katabileceğim yerler. Bu bir tür alışveriş gibi… bilemiyorum. Bir şeyler verebilirim. Süjelerimden bende bir şeyler alabilirim. Bu yerlere adım atıp, etrafa bakınmayı seviyorum. Çünkü bu yerleri çok iyi biliyorum. Hala bazı güzel duyguları dönüştürebilirim. Bunu hissedebiliyorum.

Ben Smith: Evet, demek istediğim sende biliyorsun ki, birçok insanın kafa yorduğu bir soru bu… “Anlattığın hikaye, senin hikayen mi?” Bu soru sıklıkla gündeme gelir. Ve tartışmaya açık olabilir. Sanırım bazı insanlar herhangi birinin… herhangi bir hikayeyi anlatmayı deneme hakkına sahip olduğu görüşünü benimsiyor. Fakat diğerleri bunun aksini düşünüyorlar. Sadece belirli insanların anlatması gereken belirli hikayeler olduğunu savunuyorlar. Ama açıkçası bahsettiğiniz şey, fotoğrafçının hikayenin farkında olduğunu hissetmek ki, sen zaten bunu çok iyi biliyorsun. Buralara girebilsem bile ben ortaya senin yaptığın gibi bir iş çıkartmayı beceremezdim. Zaten bundan dolayı da bu senin anlatman gereken bir hikaye. Bunu sevdim.

Sabiha Çimen: Teşekkürler.

Ben Smith: Bu yüzden de bu büyük haber hakkında konuşmalıyız. Magnum haberi… Magnum Photos’a girmeye aday adayı beş yeni fotoğrafçıdan biri olduğu gerçeğinden bahsetmeliyiz. Bu başlı başına büyük bir olay. Magnum’a başvuru sürecin nasıl başladı? Mevcut üyelerden biri tarafından başvuru yapman için davet mi edildin? Ya da tüm bunlar nasıl oldu? Kariyerinin bu aşamasında gerçekten de inanılmaz derecede iyi bir iş çıkardığın, bir tek projeyle başvuruda bulunman oldukça sıra dışı… Bundan biraz bahsedebilir misin?

Sabiha Çimen: Evet… benim Magnum hikayem… Aslında bazı üyeler tarafından teşvik edildim. Evet, bir yıl kadar önce Amerika ve Paris’te bir yerlerde bazı üyeler tarafından teşvik edildim. Sonrasında başvuruda bulundum ve de girdim. Bu kadar basit oldu.

Ben Smith: Demek bu kadar basitti. Fakat öyle sanıyorum ki, projeni World Photo Press’teki başarısından ötürü görmüşlerdi. Seni bundan ötürü biliyorlardı.

Sabiha Çimen: Aslında beni World Photo Press’in bir yıl öncesinden biliyorlardı.

Ben Smith: Bir yıl önce mi?

Sabiha Çimen: Evet. Joop Swart Masterclass’tan beri biliyorlardı. 

Ben Smith: Bu projeyi göndermiştin değil mi? 

Sabiha Çimen: Evet. Kur’an kurslarını göndermiştim. Farklı türlerde portfolyolar yaptım. Bunları düzeltmem konusunda bana yardımcı oldular. O aşamada çok iyilerdi ve işime inanıyorlardı. Beni çok cesaretlendiriyorlardı. Bu yüzden onların yardımları ve erdemiyle bu benim için çok güzel bir süreç oldu. Böylelikle süreç sorunsuz geçti ve adaylardan biri olduğumu öğrendim. Bu ailenin bir parçası olduğum için çok mutluyum. Bir sürü inanılmaz yetenek… harika insanlar… Ama elbette bunun büyük bir sorumluluğu da var.

Ben Smith: Elbette… Peki, bu tam da benim sana soracağım sıradaki soru olacaktı. Seni başvurmaya teşvik eden kişinin kim olduğu bir sır mı? Hani bilemiyorum. Çünkü böyle bir şeyin asla gizli olup olmadığını bilemiyorum. Hayır, ne de olsa sürecin nasıl işlediği bir sır değil. Bunu internet sitelerinde zaten ifade etmişler. Daha dün baktım. Herhangi bir kimse katılabilir deniyor. Fakat şayet bir üye tarafından aday gösterilirsen bu çok şeyi değiştirir. Bu hep böyle olmuştur. Bunun neden bu kadar gizemli bir durum olduğunu gerçekten de anlamıyorum.

Sabiha Çimen: Biliyorsun her şey böyle ilerliyor. Her şey iletişim ağıyla ilgili…

Ben Smith: Elbette…

Sabiha Çimen: Örneğin; bir masterclass’a katılmanız, ödüller almanız sayesinde insanlar sizi tanıyorlar… işlerinizi fark ediyorlar… Sizinle şahsen tanışıyorlar. Ama elbette bu birisi sizi tanıyor diye ödül kazandığınız anlamına gelmiyor. Öyle bir şey yok! Bu işler öyle dönmüyor. Samimi bir şeyler yapıyorsanız… uzun vadeli bir proje yapıyorsanız… samimi bir hikaye gibi değerli ve eşsiz bir şeyi ele alıyorsanız… Ve bazı iyi insanları tanıyorsanız, onlar size tavsiyelerde bulunuyorsa… Örneğin bir dummy* yapıyordum ve camiada kendilerine hayran olduğum birçok isme bunu gösteriyordum.

Spesifik bir isim vermeyeyim ama birçok isme gösteriyordum. Bunun benim kişisel hikayemde bana çok yardımcı olduğunu söyleyebilirim. Kur’an kurslarında yeni bir şeyler hissettiler. Yeni bir hikaye anlatma tarzını… gerçekten de projeyi sevdiler ki, bu beni oldukça mutlu etti. Bu bana daha çok sorumluluk verdi. Yaptığım şeye karşı sorumluyum. Ben zaten bunu yapıyorum. Ve yapmakta olduğum şeyi sürdüreceğim. Bir şeyleri değiştirmeyeceğim. Magnum’dan önce ya da Magnum’dan sonra diye farklı planlarım yok. Yapmakta olduğum şeyi devam ettireceğim. Benim takip edeceğim süreç bu olacak…
*maket kitap

Ben Smith: Sadece sana nasıl hissettirdiğini merak ediyorum. Sorumluluk açısından bundan bahsettin. Baskıyı hissediyor musun? Her şey yolunda giderse, bu süreç ne de olsa senin bir Magnumcu olmanı sağlayacak. Sanırım bu hem heyecan verici hem de bir o kadar korkutucu. Sen bu durumu kendi içinde nasıl yaşıyorsun?

Sabiha Çimen: Evet, baskıyı hissediyordum. Ama sonra elimde ne var olduğuna baktım. Planlarıma baktım, gelecek planlarıma… yakın gelecek için planlarım var. Ve Sabiha olarak yaptığım işe devam edeceğimi de biliyorum. Yani ne yapıyorsam onu yapmayı sürdüreceğim. Bu iyi olacak ayrıca Magnum’un zaten istediği de aslında bu… evet… yani mükemmel olacak. Öyle hissediyorum. Bilemiyorum. Bu tüm fotoğrafçılar içinde geçerli… Evet, böyle olmak istiyorum.

Ben Smith: Kendi kariyerin açısından… bilirsin işte onlardan ne elde etmek istiyorsun? Demek istediğim, aslında söze bile gerek yok ve bu belki de biraz aptalca bir soru çünkü ne de olsa herkes bilir ki Magnum Photos için bir fotoğrafçı olmak büyük bir olay ve çok büyük bir başarıdır. Ve biliyorsun ki, bu sana her türlü kapıyı açacak. Ama şahsi durumunda bu konu hakkında ne hissettiğini merak ediyorum. Bu ilişkiden neler edinmeyi umuyorsun?

Sabiha Çimen: Aslında, şimdiye kadar ki kişisel hikayem boyunca hiçbir fotoğraf topluluğuna dahil olmadım. Memleketimde de yurtdışında da… hiçbir zaman bir fotoğraf topluluğuna dahil değildim. Bu iyi mi kötü mü? Bilmiyorum… ama her nasılsa bu bir şekilde böyle oldu. Bunu savunmuyorum ama ardında her zaman tam desteklerini hissedeceğim bir fotoğraf ailesine sahip olmayı umuyorum. Gerçekten de inanılmazlar. Bir ajansa dahil olmanın nasıl olduğunu bilmiyorum. Yolculuğum esnasında öğreneceğim. Akışına bıraktım. Söylediğim gibi daha önce bir fotoğraf topluluğuna dahil olmadım. Ülkemde yaptığım çalışmalar boyunca daima özgürdüm. Sonuçta her şeyi yolculuğum esnasında öğreneceğim. Olasılıkları, sonuçları ve diğer her şeyi deneyimleyerek öğreneceğim. Şahsen böyle hissediyorum. Bilemiyorum…

Ben Smith: Benimle konuştuğun için sana teşekkür ederim. Sana birkaç ekstra soru soracaktım. Senin için uygun mu?

Sabiha Çimen: Tabi… şimdi bir tane seçtim. Bu olur mu? (Ç.N: Sabiha Çimen ekstra soru ya da sorular için onay veriyor. Lakin soru sorulmadan röportaj tamamlanıyor. Soruların ‘off the record’ cevaplanmış olması söz konusu olabilir.)

Ben Smith: Elbette… Sana tekrar teşekkür etmek istiyorum. Sonunda benimle konuşmaya vakit ayırabildin. Seninle tanışabilmek ve işlerin hakkında konuşmak çok hoştu. Ve bunun için gerçekten sana minnettarım.

Sabiha Çimen: Bende davetin için sana teşekkür ederim.

-SON-

Bu röportaj İngilizce dilinde bir işitsel olarak, A Small Voice: Conversations With Photographers adlı podcastte Ben Smith tarafından Google Podcasts aracılığıyla yayımlandı.

Cenk Mirat Pekcanattı tarafından yazılı olarak Türkçe’ye çevrildi. Mirat’ın Puslu Fotoğraf Atlası adlı bloğunda Blogger.com aracılığıyla yayınlandı.

KÜÇÜK BİR SES: Fotoğrafçılarla Sohbetler’in diğer bölümlerini dinlemek için lütfen aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız. (Kayıt dili İngilizce’dir.)

https://podcasts.google.com/feed/aHR0cHM6Ly9yc3Muc2ltcGxlY2FzdC5jb20vcG9kY2FzdHMvNzAwMi9yc3M?sa=X&ved=0CAIQ4aUDahcKEwjAruHAg_LrAhUAAAAAHQAAAAAQBg

Exit mobile version